Ergenlik, bireyin gelişim süreci içerisinde çocukluk döneminin bitişiyle beraber başlayıp, fizyolojik olarak erişkinliğe ulaşıncaya kadar geçen bir gelişim dönemidir. Unesco ergenliği, cesaretin çekingenliğe, macera isteğinin rahata üstün geldiğini çağ olarak tanımlar. Ergenlik döneminde; birey bio-psiko-sosyal alanlarda ciddi değişimlerle baş etmek durumundadır.
Birey çocukluk döneminde bir tohumun toprakta olgunlaşması gibi anne babası ve diğer aile üyeleri arasında güvenli ve yetişkin sorumluluklarından uzak bir ortamda büyür. Ergenliğe yaklaştıkça, tohumun filizlenirken toprağı kenara iterek fidan olmaya başlamasına benzer biçimde aile üyeleriyle çatışmalar başlar. Bu bireyin artık ailesinden farklı olduğunu kanıtlama, kişilik kazanma çabasıdır. Ergenlik süreci boyunca anne baba ve toplumsal kurallar öğrenilirken, ergen her biriyle bir takım çatışmalar yaşar.
Bu çatışmalar ergene hem kendinin tanıma fırsatı sağlar hem de dönemin sonunda kişiliğini kazanmasına yardım eder.
Ergenlik genellikle hızlı fiziksel değişimlerle başlar, psiko-sosyal olgunlaşma ile sürer. Kişinin bağımsızlığını ve sosyal üretkenliğini kazandığı, çok da belirli olmayan bir zamanda sona erer. Başlama yaşı gibi bitiş zamanı da bireye, bireyin sahip olduğu fiziksel ya da zihinsel yeterliliklere, ülkeye, sosyal çevreye göre değişimler gösterebilir. Buna karşın genellikle 11-12 yaşlarında başladığı ve yirmili yaşlarda sona ermesi gerektiği kabul edilmektedir.
İlk dönemde ergenin çocuk bedeni büyük bir hızla değişime uğrar. Bu dönem bedensel değişimlerin önde olduğu dönemdir. Bedendeki bu hızlı değişimi yaşamak ergen için zordur. Ergen yıllarca kolaylıkla yönetebildiği bedenini, hızlı büyüme ve hormonal değişimler sonucunda kontrol etmekte zorluklar yaşayabilir. Özellikle fazla sakar, yavaş hareket eden ve zaman zaman beceriksiz davranışlar sergileyebilir.
Bedensel engelli çocuklarda ise durum biraz daha karmaşık olabilmektedir. Kullanılan yardımcı araçların değişimi, bedensel değişimle birlikte bireyin uyum sağlamasını zorlaştırabilir. Birey için ergenlikle birlikte transferler sırasında yaşadığı güçlükler çocukluk dönemindeki kadar kolay kabul edilebilir ve baş edilebilir olmayabilir. Özellikle sosyal ortamlarda başkalarının kendini algılama biçimleri ergen için çok önem taşımaya başlar ve yoğun duygusal tepkiler verebilir.
Orta dönemde gencin yaşamında arkadaşlar ailesinden daha ön plana geçer. Bu dönemde arkadaşları tarafından kabul görmek genç için en önemli yaşamsal ihtiyaçtır. Ergen arkadaşlarını yakından tanıyarak kendine bir rota çizer ve başkalarının yaşadıklarıyla kendi yaşadıklarını örtüştürerek kendini güvende ve dingin hisseder.
Bu dönemde birey ergenlik ego-santrizmi yaşar. Yani Kendi düşünceleri, duyguları ve davranışlarıyla aşırı ilgilidirler. Kendi ve diğerleri arasındaki ilişkilerle ilgili olarak da iki önemli yanlış algıları vardır. Bunlardan biri, kendi kendileriyle çok ilgili olmalarının ötesinde diğerlerinin de kendisiyle ilgilendiklerini düşünmeleri ve devamlı bir sahnede, herkes kendilerini izliyormuş gibi davranmalarıdır. Bu nedenle ergenlik döneminde bireyin görüntüsüyle ilgili fazlaca uğraştığı dikkati çeker. Saatlerce ayna karşısında vakit geçirebilir, kıyafetlerine gösterdiği özeni abartabilir ya da vücudunda beğenmediği kısımlarla ilgili olarak fazlaca yoğun duygular yaşayabilir.
Ego-santrizmin diğer görünümü ise kendi önemlerini aşırılaştırmaları ve kendilerini özel ve özgün olarak algılamaları sonucu başkalarının başına gelenin kendi başlarına da gelebileceğini düşünememeleridir. Ergenin bu dönemde sorumluluk almakta zorlanması, ciddi sonuçları olabilecek davranışlar konusunda umursamaz tutumlar sergilemesi bu nedenledir.
Son dönem gencin kimliğini tamamladığı dönemdir. Bireysel kimliğinin yanı sıra sosyal ve mesleki kimliğin de oluştuğu dönemdir. Bu dönemde artık genç, sosyal durumunu belirlemiş ve mesleğini seçmiş olacaktır.
Ergenlik döneminde duygusal gelişim ve değişim konusunda dikkati çeken ilk noktanın, duyguların yoğunluğundaki artış ve istikrarsızlık olduğunu söylemek mümkündür. Bu dönemde bireyin doygularının hızlı değişim göstermesi ve yaşadığı duyguyu çok şiddetli ortaya koyması mümkündür. Üzüldüğü bir konuyla ilgili olarak aşırı gergin olabilir ya da saatlerce ağlayabilir ya da beklenmedik bir biçimde hızla keyifli ve neşeli bir ruh haline geçebilir. Bu dönemde ergen de kendi duygularına yabancı olabilmektedir. Bazen neden üzüldüğü ya da sebep yokken neden bu kadar gergin olduğu konusunda kendisinin de kafası karışabilmektedir. Bu duygusal istikrasızlıkların kendine odaklanma, kendinden yüksek beklentilerinin olması ve zayıf kendilik değeriyle ilgili olduğu söylenebilir. Birey bu dönemde kendini dünyayı yönetecek kadar güçlü ve güvenli hissederken; karşılaştığı bir engel sonucu yeni biriyle tanışacak kadar bile becerikli olmadığını düşünmeye başlayabilir. Bu tür çatışmalar ergenin hızlı duygusal değişimlerinin sonucudur.
Bu duygusal özellikler, kendini ifade edebilmedeki becerilerinin artması ve zihinsel gelişimindeki ilerlemelerle birlikte ergen ve aile arasında çatışmalar ortaya çıkabilmektedir. Birey, anne-babasının mükemmel olmadığını görmeye ve onların hatalarını dile getirmeye başlar. Özellikle kurallar ve sorumluluklar konusunda evde sürekli çatışmalar çıkabilmektedir. Ergen bağımsızlaşmak ve bir birey olduğunu kanıtlamak için çaba sarf ederken ebeveynler bireyin sorumlulukları ve evdeki kurallar konusunda ısrarcı tutumlar sergilerler. Ergen çoğu zaman ailesinin kendisinin bağımsızlaşmasını engellediğine inanır ve aileden gelen tüm hatırlatma ve telkinlere karşı negatif tutumlar sergiler.
Bu dönemde anne babalar da kendi anne babalıklarını sorgulamak durumunda kalırlar. Evde var olan yerleşik kuralların esnetilmesi, ergenle uygun bir iletişimin sağlanması, ergenin sorumlulukları konusunda endişeler ve bu noktada kendi ebeveynlik tutumları tek tek ele alınarak anne baba tarafından irdelenir. Bu nedenlerle aslında ergen yoğun duygular yaşarken anne baba da karmaşık ve yoğun duygular içine girebilmektedir.
Anne babaların bu dönemde ergenle ilgili olarak önemsemeleri gereken temel konu iletişim olmalıdır. Evdeki sınırlar belli ölçülerde esnetilebilir, bireyin sorumluluklarıyla ilgili daha az endişeli olmaya çalışılabilir ve ergenin duygu ve davranışlarını yargılamadan iletişim kurulabilir. Bu dönemde ergenle negatif tartışmaları uzatmak yerine daha sabırlı ve net davranışlar sergilenmelidir.
Ergenlik döneminde birey, zihinsel gelişim açısından soyut işlemler dönemine girmektedir. Soyut işlemler döneminin en önemli özelliği hipotetik tümden gelimci düşüncedir. Soyut değerlendirmeler yapabilme, olayları sağlıklı değerlendirebilme, en
iyi olma, hak, hukuk, eşitlik ve adalet gibi kavramlar ağırlık kazanır. Soyut düşünce her ergende aynı hızla ve biçimde ortaya çıkmamakta, bu düşünce biçimiyle ilgili bilişsel stratejiler ancak eğitimle gelişebilmektedir.
Bu dönemde, yetişkin gibi düşünme çabaları dikkati çeker, ancak yetişkinler kadar deneyimleri olmadığı için çoğu konuda yanlış kararlar verebilir ya da yetersiz kalabilirler.
Ergen, bir problem çözme durumunda neden-sonuç ilişkisini kurabilmek için olası tüm değişkenleri göz önüne alabilir ve bunlardan birini sınarken diğerlerini dışarıda bırakabilir. Gerçek ve somut olmayanla yani olasılıklarla ilgilenebilirler. Bu dönem düşünce yeteneğinin artmasıyla birlikte gencin kendine özgü kuramlarını da geliştirdiği bir çağdır. Düşünceyi sorgulama ve yönlendirme isteği ve yeteneği ergenlerde artış gösterirken, kendileri ve dünya hakkında daha fazla düşünmekte ve 13-15 yaşları arasında daha tartışmacı, idealist ve eleştirici olabilmektedirler.
Ruhsal, fiziksel ve zihinsel özelliklerinin değişmesi ile birlikte ergenler çevreleri ile daha yeni ve farklı yaşantılar içine girmektedirler. Anne-babaya olan bağlılık azalmaktadır. Kendi kararlarını kendileri vermek isterler ve bağımsız olmak isterler. Ancak anne-baba ve yetişkinlerin yönlendirmelerine ihtiyaçları vardır.
Bu dönemde arkadaşlık ilişkilerinde de değişimler olur. Aynı cinsiyetten arkadaşlarla ilişkilerde daha yakın olunur. Kızlar az sayıda ama daha samimi arkadaşlıklar kurarken erkekler daha fazla arkadaş edinirler. Yani farklı etkinlikler için farklı arkadaşları olabilir.
Bireyin, kişisel bir değer sisteminin varlığını farkına vardığı dönem ergenlik dönemidir. Çünkü ergen tarafından bu dönemdeki birçok değişken, değer yargılarının, toplumda mevcut olan otoriteye bağlı kalınarak, geleneksel tarzda şekillenip şekillenmeyeceğini belirler. ahlâkî olgunluğa yönelme, ergenlik dönemiyle birlikte ancak soyut düşünce gelişimine paralel olarak gelişebilir. Din ve inançlar daha net anlaşılır ve tanrı kavramı soyut bir güç olarak algılamaya başlar.
Bu dönemde ergene fikirlerinin tutarsızlıklarını ve fikirleri arasındaki çelişkileri görmesine imkân tanıyacak biçimde değerlerin aktarılması, ergende ahlâkî değerlere ilişkin temel bilişsel sürecin yeniden yapılanmasına imkân sağlar. Bu anlamda ergenlik döneminin en belirgin ahlâkî davranış özelliğinin kendi kendini yönetme yeteneği olduğunu söylemek mümkündür. Ahlâk kurallarını, cezadan korktuğu için değil, uyulması gerekli kurallar olarak gördüğü için uygulamaya çalışır. Bu durum ergende, alışkanlığa dayanan dış disiplinin tersine bir iç disiplin eğilimi oluşturur.
Ergenlik dönemine girerken oluşan değişikliklerin çoğu ergenin cinselliğine yansır. Özellikle fiziksel değişimler cinsellikle bağlantılıdır. Tüm bunlar zihninde cinsellikle aşırı uğraşmasına neden olur. Konuşmalar, şakalar ve tabii karşı cinse duyulan ilgi belirgindir. Ergenlikte cinsellik duygusal bir konudur. Kız ve erkek ergenlerin cinselliğe bakışı ve yaklaşımı farklılık gösterir. Kızlar için cinsellikte sevgi ve aşkın önemi daha fazladır. Hayal etmek ve hissetmek daha önemlidir. Erkeklerde ise cinsellik dürtüsü yoğundur. Mastürbasyon, erkek arkadaşlarla cinsel içerikli konuşmalar ve şakalar cinsel dürtülerin tatminine dönük eylemlerdir.
Yetersizlikten etkilenmiş çocuk ve gençlerde cinsel gelişime baktığımızda normal gelişim gösteren çocuklarla aynı sırayı izlediği ancak zihinsel gelişim düzeyine bağlı olarak daha yavaş ve geriden takip ettikleri görülmektedir.
Yetersizlikten etkilenmiş çocuk ve gençlerde cinsel gelişim incelenirken takvim yaşları değil gelişim düzeyleri dikkate alınmalıdır. Bu şekilde değerlendirildiğinde anne-baba veya eğitimcilere sorun gibi görünen pek çok durumun gerçekte sorun sayılamayacağı anlaşılır.
Yetersizlikten etkilenmiş çocukların genelde yaşıtlarından daha fazla cinsel ilgileri olduğu, daha fazla cinsel içerikli davranışları olduğu düşünülmektedir. Oysa bu çocuklar cinsel içerikli davranışların nerede, ne zaman, hangi durumlarda uygun olup olmadığını bilemedikleri için yani bir anlamda cinsel davranışlarını kontrol edemedikleri için böyle algılanmaktadırlar.
Ergenlik döneminde oluşan bedensel, cinsel ve zihinsel gelişim ergene yeni sorumluluklar ve beklentiler getirir. Kimlik arama duygusu ergenlik döneminde ön plana çıkar. Bu dönemde ergen, hem kendi, hem de başkaları için kim olduğu sorusunun yanıtını arar. Çünkü o zamana kadar elde edilen rollere ve o rollerin sorumluluklarına, yeni alınması gereken rollerle yeni sorumluluklar eklenmiştir. Toplumsal beklentilerle kimlik yeniden gözden geçirilir. Kimlik duygusu tek parçadan oluşmaz. Kimliğin, cinsel, mesleksel ve toplumsal öğeleri vardır.
Özellikle gelişmiş kabul edilen ileri toplumlarda ergen bir kimlik bunalımı yaşamaktadır. Bedeni, çok kısa bir süre içinde yetişkin görünümü alan ergen artık çocuk gibi davranamayacağını anlar ve “Ben kimim?” “Değerlerim nelerdir?” “Yaşamdaki amaçlarım neler olmalıdır?” gibi sorularla geleceğe dönük kararlar almaya ve benliğini oluşturmaya başlar. Toplum içinde kendi seçtiği ideolojiye uygun bir rol bulursa kimlik kazanmış olur. Bunu başaramayan ergenlerde ise kimlik krizi devam eder. Pek çok denemeyle bu kriz çözülmezse ergen kimlik kargaşasına düşebilir veya olumsuz bir kimlik geliştirebilir.
Ergen her şeyden önce anlaşılma ve değer görme duygusunu yaşamalıdır. Bu nedenle ebeveynin davranışları konusunda hassas olması gerekir. Aksi takdirde ergen bu duygularını tatmin etmek için farklı çevrelere ihtiyaç duyacaktır.
Ergen, aile konuları dışında tutulmamalı, fikir alışverişleri yapılmalıdır. Çeşitli sorun ve konularda ergen objektif bir biçimde saygıyla dinlenmeli ve ortak paydalar bulunmaya çalışılmalıdır. Evdeki sınırlar belli ölçülerde esnetilmelidir. Ebeveynler evdeki sınırları net olarak ergenle konuşmalı bu sınırlar konusunda ergenin fikirlerini paylaşmasına olanak sağlamalıdır.
Ergenin arkadaşları eleştirilmemeli, ebeveyn bu konuda ergenin arkadaşlarını tanıma yoluna gitmeli ve bunu çocuğuna hissettirmelidir.
Bu dönemde anne babalar çocuklarıyla ilgili yoğun endişeler taşıyabilirler. Sorumluluklarını almayan, dikkati dağınık, ilişkilerde zorlanan, aşırı tepkisel, dik başlı ve kurallara uymakta zorlanan ergenin geleceği ebeveyni fazlaca kaygılandırabilir. Ancak bunların ergenin kimlik kazanması ve yetişkin olması için gerekli olduğu unutulmamalıdır. Eninde sonunda her nehir denize ulaşır. Her ergen farklı yollardan ve farklı zamanlarda yetişkin bilincine ve sorumluluklarına sahip olacaktır. Önemli olan bu dönemde çocukla anne baba arasındaki iletişimin kopmamasıdır.